hakka davet, davet hakkka, hakka davet sitesi, hakka sitesi davet, davet sitesi hakka, namaz, namaz ile ilgili bilgiler, taharet, tasavvuf, tasavvuf nedir, abdest, abdest nedir, abdestin farzları, abdestin sünnetleri, itikat, temel itikat bilgileri, allahın sıfatları Hakka Davet - Secdelere Ait Hükümler
   
  Hakka Davet
  Secdelere Ait Hükümler
 

SECDELERE AİT HÜKÜMLER

Sehiv Secdesi

“Sehiv”, yanılmak demektir. Sehiv secdesi, bir namazın kusurlu kılınması hâlinde, bu kursu düzeltmek maksadı ile namazın sonunda (son oturuşta tahiyyatı okuduktan sonra) yapılan secdedir.

        Hanefi mezhebine göre, sehiv secdesi; herhangi bir namazı kılarken, namazın farzlarından birisinin bilmeden geciktirilmesi veya vaciplerinden birisinin tamamen yapılmaması veya zamanından sonraya geciktirilmesi sebebi ile namaz sonunda yapılan secdedir. Namazda, istemeyerek yapılan böyle bir hatadan dolayı, sehiv secdesi yapmak vaciptir. Namazın sünnetlerinden herhangi birisinin bilerek yapılması veya yanılarak terk edilmesi halinde sehiv secdesi gerekmez.

1-      Kasten yapılan işlerden dolayı üç yerde sehiv secdesi yapmak gerekir. Bunlar; ilk oturuşu terk etmek, ilk rekâtın bir secdesini namazın sonuna bırakmak, bir rüknü eda edecek kadar bir süre tefekküre dalmak ve bir şey yapmamak.

2-      Namazın vaciplerinden birini yanılarak terk etmekten dolayı, sehiv secdesi yapmak gerekir. Bu da bir vacibi geciktirmek, öne almak, namaza bir şey ilave etmek veya eksiltmekle olur. Bunlar on bir vaciptir. Bu vaciplerin altısı asli vaciptir. Bunlar da şöyledir: a) Farz namazlarda ilk iki rekâtta Fatiha’nın tamamını veya çoğunu terk etmek, b) Farz namazların ilk iki rekâtında Fatiha’dan sonra zammı sure okumayı terk etmek,

      c) Namazda açıktan okunacak yerleri gizli, gizli okunacak yerlerde açık okumak, d) Üç veya dört rekâtlı namazlarda ilk oturuşu ve teşehhüdü terk etmek, e) Son oturuşta teşehhüd okumayı terk etmek.

     f) Bir rekâtın içinde tekrarlanması gereken bir işi yaparken, tertibe riayet etmemek. Bu iş de her rekâtın secdesidir. Bir kimse bir secdeyi terk ederse, daha sonra yanılarak diğer rekât için ayağa kalkarsa ve o rekâtı tamamlayıp namazın sonunda terk ettiği secdeyi hatırlayarak o secdeyi de yaparsa, tertibi terk ettiği için bu kimseye sehiv secdesi yapmak vacip olur.

    g) Rükû ve secdede tâdil-i erkânı terk etmek, h) Farz namazlarda kıraatin yerini değiştirmek, i) Vitir namazının kunutunu terk etmek, k) Kunut tekbirini terk etmek, l) Bayram tekbirlerinin tamamını veya bir bölümünü terk etmekten dolayı sehiv secdesi yapmak gerekir.

 

3-      Namaza bir şey ilâve etmek, örneğin; iki kere rükû etmek gibi,

4-      Sehven (yanılarak) terk etilen fiile geri dönmek.

       Bir kimse sehven birinci oturuşu terk edip daha sonra hatırlasa, eğer oturma haline daha yakın olup dizlerinin düzerinde tam doğrulmamışsa geri dönüp teşehhütte bulunur. Ama ayakta durma haline yakınsa, geri dönmez; namazın sonunda sehiv secdesi yapar.

       Dört rekâtlı namaz kılan bir kimse, son oturuşa oturmadan, bilerek beşinci rekâta kalkarsa namazı fasid olur. Fakat son oturuşu unutarak terk edip beşinci rekâta kalkan bir kimse, eğer bu rekâtın secdesini yapmamış ise geri döner, oturur ve sonunda da sehiv secdesi yapar. Ama beşinci rekâtın secdesini yapmışsa namazı batıl olur. İmam-ı Azam ve İmam-ı Muhammed’e göre, böyle bir kimsenin, bu namaza bir rekât daha ekleyerek altıya tamamlaması menduptur. Kılınan son iki rekât nafile yerine geçer. Batıl olan namazı da tekrar kılmak gerekir.

5-      Namazdan şüphelenmek: Bir kimse, kıldığı namazda şüpheye düşerek üç rekât mı yoksa dört rekât mı olduğunu hatırlamasa, eğer bu yanılma kişinin başına nadir olarak geliyorsa namazını yeninden kılmalıdır. Çünkü namazı batıl olmuştur. Eğer böyle bir kimseye, şüphelenme sürekli olarak geliyorsa, galip olan kanaatine göre namazına devam eder. Üç veya dört rekât kıldığı hususunda hangisi hakkında kanaati ağır basıyorsa, o tarafı tercih eder.

      Namazda şüphelenerek kaç rekât kıldığı hususunda kesin bir kanaate varamayan bir kimse, en az rekâta itibar ederek namazına devam eder. Çünkü en azı hakkındaki bilgi kesindir. (Fethu’l-Kadir, 1/355-274; Meraki’l-Felah, 79-81)

Şafii mezhebine göre, kasten veya unutarak namazın Eb’ad sünnetlerinden birini terk etmekle sehiv secdesi yapmak sünnettir.  Bunlar da şöyledir:

1-      Bir kimse birinci oturuşta teşehhüdü veya bir kısmını bilerek veya bilmeyerek terk ederse veya terk ettiğinde şüphe ederse sehiv secdesi getirmesi sünnettir.

2-      İlk teşehhüdün oturuşu; bir kimse sehven birinci oturuşu terk edip daha sonra hatırlasa, eğer oturma haline daha yakın olup dizlerinin üzerinde tam doğrulmamışsa geri dönüp teşehhütte bulunur. Ama ayakta durma haline daha yakınsa geri dönmez; namazın sonunda sehiv secdesi yapar.

3-      Sabah namazında ve Ramazan-ı şerifin on beşinci gecesinden sonra vitir namazının son rekâtında kunutu unutan veya kunutu kasten terk eden kimsenin sehiv secdesi yapması sünnettir. Hanefi bir imama uyan bir Şafii, imam kunutu terk ettiği takdirde o da terk eder. Sonra, selam vermeden evvel sehiv secdesi yapar.

4-      Kunutun kıyamı,

5-      İlk teşehhüdün akabinde, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi veselleme salâvat-ı şerife getirmek,

6-      Kunutun akabinde, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi veselleme salâvat-ı şerife getirmek,

7-      Son teşehhüdün akabinde, Hz Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin âline salâvat-ı şerife getirmek,

8-      Kunutun akabinde,  Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin âline salâvat-ı şerife getirmek,

9-      Kasten yapıldığı takdirde namazı bozan bir fiili unutarak yapmak. Mesela; yanılarak, kısa olan itidal ile iki secde arasındaki oturuşu haddinden fazla uzatmak, yani itidali Fatiha okuyacak kadar, iki secde arasındaki oturuşta teşehhüd kadar uzatmak gibi. Bunlar nazmı bozmalar, fakat üzerine sehiv secdesi terettüp eder (gerekir).

10-   Kunut veya teşehhüd gibi bazı sünnetleri yapıp yapmadığında şüpheye düşmek.

11-   Kaç rekât kıldığında şüpheye düşmek. Mesela; üç rekât mı dört rekât mı kıldım diye şüpheye düşen kimse, az olan üç rekâtı kabul edip bir rekâtı daha kılar, sonra sehiv secdesi yapar. Yalnız dördüncü rekâtı kılmadan evvel, üç rekât kıldığını hatırlarsa dördüncü rekâtı kılmadan evvel, üç rekât kıldığını hatırlarsa dördüncü rekâtı kılar fakat sehiv secdesi yapmaz.

·         Mesbuk olan kimse, imamın yanılması sebebiyle imamla birlikte sehiv secdesi yapar, aynı zamanda mesbuk, namazının sonunda da tekrar sehiv secdesi yapması sünnettir. Hanefi olan bir imama selam verdikten sonra sehiv secdesine giderse, Şafii mezhebine göre, bir tarafa selam veren imam namazdan çıktığı hiçin henüz selam vermeyen me’mun ona tabi olmaz. Me’munda selam vermiş ise artık sehiv secdesi yapması caiz değildir. Çünkü namazdan çıkmıştır.

·         Hanefi bir imama uyan Şafii’nin, namazın akabinde sehiv secdesi yapması sünnettir. Çünkü imam, sabah namazında kunutu okumaz, diğer vakitlerde ise ilk teşehhütte salâvat-ı şerife getirmez. Hâlbuki Şafii mezhebine göre, bunları terk eden kimsenin sehiv secdesi yapması sünnettir. (Muğni’l-Muhtac, 1/204-214; el-Mühezzeb, 1/89-92)

·         Nafile namazlarda da aynen farz namazlarda olduğu gibi yanılmalardan dolayı sehiv secdesi yapılır.

Sehiv Secdesi Nasıl Yapılır?

Hanefi mezhebine göre, sehiv secdesi şöyle yapılır; son oturuşta yalnız Tahiyyat (Ettahiyyâtu) okunduktan sonra, sağına selam verir. Sonra iki defa secde yapar. Sonra tekrar teşehhüd yapar (Tahiyyat duasını okur). Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi veselleme salâvat getirip duada bulunduktan sonra selam verir.

      Şafii mezhebine göre, sehiv secdesinin yapılacağı yer, teşehhüd ile selam arasıdır. Yani, Şafii olan bir kimse, teşehhüd ve Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi veselleme salâvatları okuduktan sonra, hiçbir şey okumadan selam verir. (el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletuhu; 2/230)

İki veya Daha Fazla Yanılma Durumunda Sehiv Secdesi

Hanefi ve Şafii mezheplerine göre, bir kimse namazda iki veya daha fazla yanılırsa, hepsi için namazın sonunda bir tek sehiv secdesi (iki secde) yapması yeterlidir.

      İmama uyan birisi, imama uyduğu zaman içerisinde, kendi hataları sebebiyle sehiv secdesi yapmaz. Nitekim Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem hadis-i şerifte şöyle buyurmuştur: “İmamın arkasında olan kimseye sehiv yoktur. İmam yanılırsa hem o, hem de ona uyanlar secde eder. Eğer imama uyan hata yaparsa, ona secde gerekmez. İmam ona kâfidir.” (Darekutnî) Ancak imama sonradan uyan kimse, imam selam verdikten sonra yetişemediği rekâtları tamamlarken, sehiv secdesini gerektirecek bir hata yaparsa her iki mezhebe göre de sehiv secdesi yapması gerekir. (el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletuhu; 2/231)

Tilavet Secdesi

Kur’an-ı Kerim’in içerisindeki surelerde on dört tane secde ayeti vardır. Bunlardan birini okuyan veya işiten her mükellef için bir “tilavet secdesi” gerekir. Nitekim Ebu Hureyre radıyallâhu anhudan rivayet edilen hadis- i şerifte, Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu secde ayetini oku da (veya duyar da) secde ederse, şeytan ondan ağlayarak uzaklaşır ve şöyle der: ‘Yazıklar olsun bana. Âdemoğlu secde etmekle emrolundu, secde etti ve cennetlik oldu. Ben de secde etmekle emrolundum, secde etmedim ve cehennemlik oldum. “ (Müslim)

     Hanefi mezhebine göre, tilavet secdesini işitenin maksadı ister Kur’an-ı Kerim’i dinlemek olsun isterse olmasın, hem dinleyenin hem de okuyanın secde etmesi vaciptir. (Durrü’l-Muhtar, 1/715-730; Fethu’l-Kadir, 1/380)

Hanefi mezhebine göre, tilavet secdesi Kur’an-ı Kerim’de on dört yerde vardır. Bunlar;

1-      A’raf; 206

2-      Râd; 15

3-      Nahl; 49

4-      İsra; 107

5-      Meryem; 58

6-      Hacc; 18

7-      Furkan; 60

8-      Neml; 24

9-      Secde; 16

10-   Sad; 24

11-   Fussilet; 37

12-   Necm; 62

13-   İnşikak; 21

14-   Alak; 19

Şafii mezhebine göre, Hanefi mezhebinden ayrı olmak üzere, Kur’an-ı Kerim’de on dört yerde tilavet secdesi vardır. Bu mezhebe göre, tilavet secdesi yapmak sünnettir.

1-      A’raf; 206

2-      Râd; 15

3-      Nahl; 49

4-      İsra; 107

5-      Meryem; 58

6-      Hacc; 18

7-      Hacc; 77

8-      Furkan; 60

9-      Neml; 24

10-   Secde; 16

11-   Fussilet; 37

12-   Necm; 62

13-   İnşikak; 31

14-   Alak; 19

Şafii mezhebine göre, Sad suresinin yirmi dördüncü ayeti, şükür secdesi olup namaz dışında okunduğu zaman secde yapılması müstehaptır. En sahih görüşe göre de namazda yapılması haramdır. (Muğni’l-Muhtac, 1/244)

 

Tilavet Secdesi ile İlgili Hükümler

1-      Hanefi mezhebine göre, abdestsiz veya cünüp olan bir kimse secde ayetini işitirse, abdestsizliğini veya cünüplüğünü giderdikten sonra, tilavet secdesini yerine getirmesi vaciptir.

      Hayız ve nifas halinde bulunup tilavet secdesini işinde kadınlara secde etmek vacip değildir.

      Şafii mezhebine göre, hayız ve nifas halinde bulunup secde ayetini işiten bir kadına secde etmek sünnet değildir. Abdestsiz veya cünüp bir kimsenin işitmesinde ise secde ayeti okunduktan sonra, hemen abdestsizliğini veya cünüplüğünü giderirse araya fasıla girmemiş olur ve bu durumda secde etmesi sünnettir.

2-      Hanefi mezhebine göre, namaz esnasında okunan secde ayetinden dolayı vacip olan secdenin, kısa zamanda hemen yerine getirilmesi gerekir. Çünkü bu secde de namazın bir parçası olmuştur. Bir kimse namazdaki kıraatini secde ayeti ile bitirirse tilavet secdesini,  rükû ve secde içerisinde yerine getirmiş olur. Ama kıraatini secde ayeti ile bitirmeyip bu ayeti okuduktan sonra okuyuşa devam ederek, üç ayet veya daha fazla ayet okuyacaksa hemen tilavet secdesini yerine getirir, sonra kalkıp kıraatini tamamlar.

     Şafii mezhebine göre, namazda tilavet secdesi yapıldığı takdirde niyet getirmeden ve el kaldırmadan tekbir alıp secdeye varılır.

3-      Hanefi mezhebine göre, tilavet secdesi ayeti kerahet vakitlerinde okunursa, tilavet secdesini aynı vakitte yapmakta bir sakınca yoktur. Fakat kerahet vakitleri dışında okunan secde ayetinin secdesi, kerahet vakitlerinde yapılması mekruhtur.

    Şafii mezhebine göre, kasıtlı olmayıp normal olarak kerahet vakitlerinde okunan secde ayetinden dolayı kerahet vakitlerinde tilavet secdesi yapmakta bir sakınca yoktur. Eğer kerahet vakitlerinde secdeye gitmek için kasıtlı olarak tilavet secdesi okunursa, hu halde secde yapmak haramdır. Bu secde ayeti, ister kerahet vakitlerinde okunsun isterse kerahet vaktinden önce okunsun fark etmez.

    Tilavet secdesine gitmek niyetiyle, namazda secde ayeti okunsa ve tilavet secdesi yapılsa, İbn-i Abdusselam’a,  göre o kimsenin namazı batıl olur.

4-      Hanefi mezhebine göre, namaz dışında okunan secde ayetinden dolayı yapılması vacip olan secdenin zamanı belirsiz olup geniş zaman içinde yapılabilir.

   Şafii mezhebine göre, tilavet secdesi ayeti okunur ve örfe göre bir fasıla verilirse bir şey lazım gelmez, yine secdeye gidilir. Fakat uzun bir fasıla verilirse secde sakıt olur. Buradaki fasılanın miktarı da normal kıraat ile iki rekâtlık bir namazın süresi kadardır.

5-      Hanefi mezhebine göre, tilavet secdesi için secde ayetini okuyan ve dinleyen kimselerin secde vücubunu yerine getirmeye ehil kimseler olmaları şarttır. İster Kur’an dinlemek kastı ile işitilsin, ister böyle bir kasıt olmaksızın işitilsin fark etmez. Ancak Kur’an okuyanın insan olması, uyanık olması ve akıllı olması gerekir. Okuyanın cünüp veya hayızlı olması veya kâfir olması veya mümeyyiz çocuk olması veya sarhoş olması bu hükmü değiştirmez.

    Bir kimse secde ayetini eğer papağandan yahut kayıt aletlerinin şeritlerinden (bant, kaset, CD) dinlerse yahut ses yankısını dinlerse secde etmek icap etmez. Bir görüşe göre, bu durumda secde vacip olmasa bile bir sakınca olmadığından secde edilmesi, Kur’an-ı Kerim’e saygı ve hürmeti gösterir.

   Şafii mezhebine göre, tilavetin meşru ve kasta bağlı olması şarttır. Mesela, cünüp bir kimsenin, sarhoşun, hayızlı ve nifaslı bir kadının okuması meşru olmadığı için burada tilavet secdesini gerektiren ayeti okumakla ne okuyana ne de dinleyene tilavet secdesi sünnet olmaz. Yanılan (unutan) kimseden yahut papağan, teyp gibi aletlerden dinlenirse secde etmek meşru olmaz. (Çünkü burada kasıt yoktur.) (el-Fıkhu’l-İslami ve Edilletuhu; 2/239)

6-      Hanefi ve Şafii mezheplerine göre, namazı bozan her şey, tilavet secdesini de bozar. Ancak Hanefi mezhebine göre, tilavet secdesinde sesli gülmekten ötürü abdest almak gerekmez ve tilavet secdesini kadınlarla aynı hizada yapmak da bu secdeyi bozmaz.

Tilavet Secdesi Nasıl Yapılır?

Hanefi mezhebine göre, namazın dışında tilavet secdesi şöyle yapılır: Secde ayeti okunduğu zaman ayağa kalkılır. Kıbleye doğru dönülür. Sonra tilavet secdesini yapmaya niyet edilir. Eller kaldırılmadan “Allah-u Ekber” diyerek secdeye gidilir. Secdede üç defa “Subhâne rabbiye’l-a’la” denir. Daha sonra “Allah-u Ekber denilerek ayağa kalkılır. Secdeden ayağa kalkılırken “Gufraneke Rabbena ve ileyke’l-masir” denilir. (Tilavet secdesinde kadeye oturulmaz ve selam verilmez.)

Şafii mezhebine göre, oturulmuş halde iken niyet edilir, secdeye gidilir ve sonra selam verilir. Tilavet secdesinde; niyet, tekbir ve selam vermek şarttır. Namaz için geçerli olan şartlar, tilavet secdesi için de geçerlidir.

Tilavet Secdesinin Zamanı

Tilavet secdesinin en uygun zamanı, secde ayeti okunduktan sonra hemen sonradır. Namazda secde ayeti okunduğu takdirde, vakit geçirmeden hemen secde etmek gerekir. Ancak namaz dışında secde ayetinin okunması halinde, hemen secde yapılabileceği gibi bir süre geciktirilmesinde de sakınca yoktur. Fakat unutulmaması için fazla geciktirilmemelidir.

     Secde ayeti, kerahet vaktinde okunursa, secdesini aynı vakit için yapmakta bir sakınca yoktur. Ama kerahet vakitleri dışında okunan secde ayeti için kerahet vaktinde tilavet secdesi yapılmaz.

Tilavet Secdesini Gerektirmeyen Haller:

1-      Secde ayeti, dil ile okunmayıp sadece yazılırsa,

2-      Secde ayeti, hecelenerek veya harf harf okunur, okutulur veya dinlenirse,

3-      İmama uyan bir kimse secde ayetini okursa,

4-      Secde ayeti, sesin yankısından duyulursa tilavet secdesi yapmak gerekmez.

Tilavet Secdesinde Cemaatin İmama Uyması

İmam secde ayeti okuduğu takdirde, cemaatin de imamla birlikte bu secdeyi yerine getirmesi gerekir. Eğer imama uyan kimse, secde ayetini okursa ne imamın ne de cemaatin tilavet secdesi yapması gerekmez.

     Namaz kılan kimse, namazda bulunmayan bir kimsenin okuduğu secde ayetini işitirse, bu secde ayetinden ötürü namazda tilavet secdesi yapmaz. Ama yaparsa namazı fasit olmaz ancak yaptığı tilavet secdesi sahih olmaz.

Tilavet Secdesi ile İlgili Fıkhî Hükümler

1-      Kur’an-ı Kerim okurken, secde ayetini atlayıp geride kalan ayetleri okumak mekruhtur.

2-      Abdestsiz veya cünüp olan kimselerin yanında, secde ayetini gizli okumak güzel görülmüştür.

3-      Cemaat arasında karışıklığa sebep olmaması için Cuma ve bayram namazları ile kıraatin gizli yapıldığı namazlarda, imamın secde ayeti okuması mekruhtur. Ama tilavet secdesi, namazın rükûsu veya secdesi ile eda edilebilecek şekilde olursa (Mesela, kıraatin sonunda olursa) okumasında sakınca yoktur. (Durrü’l-Muhtar, I, 729-732)

Tilavet Secdesini Bozan Şeyler

Namazı bozan şeyler, tilavet secdesini de bozar. Mesela; sesli olarak gülmek, abdestin bozulması, konuşmak, yemek, içmek gibi şeyler namazı bozduğu gibi tilavet secdesini de bozar. Bu tilavet secdesinin iadesi gerekir. Ancak sesli olarak gülmek, yalnızca tilavet secdesini bozar, abdesti bozmaz.

Aynı mecliste aynı secde ayeti tekrar okunursa ne yapılır?

Hanefi mezhebine göre, aynı mecliste aynı secde ayeti birkaç kez ardı ardına okunduğu takdirde, hem okuyan kimsenin hem de dinleyenlerin bir defa secde etmeleri yeterlidir.Ama aynı secde ayeti ayrı ayrı meclislerde okunursa ya da aynı mecliste ayrı ayrı okunursa, her  biri için ayrı ayrı tilavet secdesi yapmak gerekir. (Durrü’l-Muhtar, 1726; Meraki’l-Felah, 84)

    Şafii mezhebine göre, bir kimse secde ayetini iki ayrı mecliste tekrarlasa yahut bir mecliste tekrarlasa her okuyuş için akabinde secde etmesi sünnettir. Böyle bir kimse secde ayetini okuduktan sonra secde etmez, özür sebebiyle de olsa araya örfe göre bir fasıla girerse secde etmez. Örfe göre, araya bir fasıla girdiği takdirde secde sakıt olur. (el-Mühezzeb, 1/85)

Şükür Secdesi

Şükür secdesi bir nimetin kazanılmasından veya bir felaket veya musibetin kalkmasından ve bunların benzeri işlerden dolayı, kıbleye yönelerek tekbir alıp secdeye varmak, hamd ile tesbihte bulunup şükrettikten sonra, yine tekbir ile secdeden kalkmaktır.  Şükür secdesi müstehaptır ve aynen tilavet secdesi gibi yapılır. Camilerde farz namazı kıldıktan sonra ve kerahet vakitlerinde şükür secdesi yapmak mekruhtur. (Meraki’l-Felah, 85)

    İmam-ı Azam’a göre, şükür secdesi yapmak mekruhtur. Çünkü Allah-u Zülcelâl’in nimetlerini saymak mümkün değildir. Ebu Yusuf ve İmam Muhammed’e göre, bir nimete kavuşulduğu zaman, Allah-u Zülcelâl bir evlat ihsan ettiği zaman, kaybolan bir eşya bulunduğunda veya bir hastalıktan şifa bulunduğu zaman, Allah-u Zülcelâl’e şükretmek maksadı ile şükür secdesi yapmak müstehaptır.

    Şafii mezhebine göre, mal ve evlat gibi bir nimete kavuşulduğu zaman şükür secdesi yapmak sünnet olduğu gibi musibete müptela veya fıskını ilan eden bir kimse görüldüğü zaman da şükür secdesi yapmak sünnettir. Şükür secdesinin alenin yapılması sünnettir. Ancak musibete müptela olan kimse görüldüğünde, onun üzülmemesi için şükür secdesini gizli yapmak sünnettir.

    Şükür secdesinin yapılışı da aynen tilavet secdesinin yapılışı gibidir ve namazın içinde yapılmaz. (Muğni’l-Muhtac, 1/219)

Korku Namazı

Korku namazı, düşman saldırısı, sel ve yangın felaketi veya büyük bir canavar tehlikesi ile karşı karşıya bulunan İslam cemaatinin kendilerini idare eden bir idareci veya muhterem, takva sahibi bir kimsenin imam olması ile farz bir namazı nöbetleşe kılmalarıdır.

    İmam-ı Âzam ve İmam Muhammed’e göre, korku namazı bugün de caizdir. Ancak Ebu Yusuf’a göre, bu namaz Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellemin devrine ait idi.

    Korku namazını Peygamber Efendimiz sallallâhu aleyhi vesellem, Batn-ı Nahl, Zatür-Rika, Usfan ve Zikaret olaylarında kılmıştır. Ashab-ı Kiram da korku namazı kılmıştır.

Korku Namazının Kılınışı

Cemaatin bir kısmı düşmanın veya tehlikenin karşısında durur. Bir kısmı da gelip imama uyar. İki rekâtlı bir namazın ilk rekâtını, üç veya dört rekâtlı bir namazın ilk iki rekâtını imamla beraber kılar. Birinci oturuşta teşehhütten sonra düşmanın karşısına gider. Diğer kısım gelerek imama uyar ve imamla birlikte geri kalan rekâtları kılar. Sonra tekrar düşman karşısına gider. İmam kendi başına selam verir, namazdan çıkar. 

    Birinci kısım döner, gelir ve namazını kıraatsiz olarak tamamlar, selam verir. Sonra düşmanın karşısına döner. Sonra ikinci kısım gelir ve namazını kıraatle tamamlayarak düşman karşısına döner. Bununla beraber iki kısım da bulundukları yerlerde namazlarını tamamlayabilir.

Şafii mezhebine göre Korku Namazı şöyle kılınır:

Vakit girdiği zaman, namaz cemaatle kılınacağından iki durum vardır:

1.    1-   Fiilen savaşılmıyorsa düşman da kıble tarafında ise imam cemaati iki saf halinde düzenler. İmam secdeye gittiği zaman, birinci saftaki cemaat secdeye gider. İmam secdeden kalktığı zaman, ikinci saftakiler secdeye giderek imamın ikinci rekâttaki kıyamına yetişirler.

     İmam ikinci rekâtın secdesine gittiği zaman, birinci rekâtta imamla beraber secdeye giden birinci saftaki cemaat kıyamda beklerken, ikinci safta bulunan cemaat, imam ile secdeye giderler. Sonra teşehhüd için hep birlikte oturup selam verirler. Düşman kıble tarafında değilse; cemaat iki guruba ayrılır. Bir grup imama tabi olur. Bir grup düşmanı gözetler. İmama tabi olan grup imamla beraber birinci rekâtı kılar.

    İkinci rekâta kalkıldığı zaman, imam kıraati uzatır. Cemaat ikinci rekâtı kendisi tamamlar, selam verip düşmana karşı gözetleme için gider. İkinci gurup gelip imama tabi olur. İkinci rekâtı imamla beraber kılarlar. İmam oturup teşehhüd okurken, cemaat kılamadığı rekâtı kendisi tamamlar ve imamla beraber selam verir.

2.     2-  Düşmanla fiilen savaşılıyorsa veya Müslümanların düşmanla fiilen savaştıkları, korku ve tehlikelerin şiddetlendiği zamanlarda kılınan namazdır. Bu durumda iken namazın belli bir şekli yoktur.

    Nasıl kılınabiliyorsa öyle kılınmalıdır. İster yaya, ister benekli, ister kıbleye yönelik olsun, isterse olmasın namaz ima ile kılınabilir. Ancak secde için yapılan işaret rükû için yapılandan daha aşağıda olmalıdır.

Iskat-ı Salât

Kılınamayan namazların kefareti namazdır. Herhangi bir sebepten dolayı vaktinde namazını kılamayan kimse, en kısa zamanda onu kaza etmelidir.

     Kılınamayan namazların kefareti konusunda Kur’an-ı Kerim’de ve Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin sünnetinde açık bir ifade yoktur. Çünkü hastalık bile, namazı kazaya bırakmak için geçerli bir özür değildir. Mesela, abdest alamayan, teyemmüm ile namazını kılmalıdır. Ayağa kalkamayan da oturarak, oturarak kılamayan da yatarak ima ile kılıp onu kazaya bırakmamalıdır. Allah-u Zülcelâl’in emri ve Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi vesellemin uygulaması budur. Bununla beraber, ölüm hastalığında güçsüz düşüp namaz kılacak hali kalmayan kimse, öldüğü takdirde bu hastalığı sırasında kılamadığı namazlardan sorumlu değildir.

    Hanefi mezhebine göre ise ölen kimse, kılamadığı namazlarının kefaretinin verilmesini vasiyet etmiş ise her bir namaz için üç buğday veya kıymeti verilir. Bazı Şafii âlimlerine göre, ölen kimse vasiyet etmemiş ise terk ettiği her namaz için, mutedil birer avuç buğday verilir. Malikiler, başkaları tarafından yapılacak olan bedeni ibadetlerin hiçbir sevabının ölüye ulaşamayacağını söylemişlerdir. Eğer böyle olsaydı zengin olanlar, kendi ibadetlerini başkalarına yaptırır, mesuliyetten kurtulurlardı.

     Buradaki kefaretten maksat ceza vermek olduğu gibi, muhtaç kimselere yardım sağlamaktır. Bu yapılan ibadetlerin faili, şüphesiz ki sağ olan kişidir ve yaptığı ibadet kendinindir. Sadece bu ibadetten elde edeceği sevabı bir başkasına bağışlamaktır. Bu, onun üzerindeki asıl borcunun düşmesi değil, yapılan hayırlı amelin bağışlanan sevabından istifade etmesidir. Umulur ki,  Allah-u Zülcelâl, bu sevap nedeniyle onun bir kısım azabını hafifletir veya derecesini yükseltir.

    Ölmüş olan kimse, kendi yapmadığı ve ihmal ettiği ibadetlerden mutlaka sorguya çekilecektir. Bazı kimselerin zannettikleri gibi, ıskatını vermekle yahut fidye veya kefaretini vermekle, ölü mesuliyetten kurtulmuş olmaz. Eğer usulüne uygun şekilde yapılmışsa, yapılan bu gibi iyi amellerin sevabı bağışlanmakla sadece affı umulur.

    Bir kimse hastalığı sırasında kazaya kalmış namazlarını düşürmek için fidye veremez. Çünkü bunları kaza etmesi ihtimali vardır. Vereceği bu fidye hiçbir zaman namaz yerine geçmez. Fakat bu hastalık halindeki namazları kaza etmek fırsatını bulamayacağını düşünerek vasiyette bulunursa, bu vasiyeti ölümünde, varisi varsa bırakmış olduğu malın üçte birinden, varisi yoksa malın tamamından (Iskat-ı Salât olarak) yerine getirilir.

·         Iskat-ı Salât için ölünün miladi yıl olarak hayatı esas alınır. Ölü erkek ise on ki, kadın ise dokuz yaşından sonraki yaşadığı yıl hesap edilir. Bu zaman içinde namazlarını kılmış olsa dahi, buların kılınmasında noksanlar bulunacağı endişesi ile bütün bu süre içindeki namazlar için fidye verilmesi tercih edilir.

·         Namaz fidyesi için ayrılan para, ömre göre hesap edilen namazların karşılığı olarak yetmediği takdirde, bu para, çoğunlukla fakire devir şeklinde verilebilir.

·         Fidyenin devri yapılırken acele etmemelidir. Usulüne göre alıp verilmelidir. Ölünün mükellef olan varisi, fidyeyi fakire verirken, “Falan oğlu falanın namazı kefareti olmak üzere bunu al” deyip gerçekte fakire ait olarak bu parayı vermelidir. Fakir de “Bunu kabul ettim” deyip aldıktan sonra, kendi rızası ile veliye hibe ve teslim etmelidir. Veli de hibeyi alıp kabul ettikten sonra, yüne bu şekilde o fakire veya başka bir fakire vererek, kazaya kalan namazları karşılayıncaya kadar devir yapılıp bitirilmelidir.

Kaynak: Büyük İslam İlmihali
Muelif: Seyda Muhammed Konyevi (k.s) Hazretleri 


 
  Bugün 4 ziyaretçi (31 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol